Osmanlı coğrafyasının her karışı için kanlarını döken kahraman Türk subayı ve erlerine ithaf olunur.
SÜLEYMAN ASKERİ BEY

Kesin olmamakla birlikte muhtemelen Bektaşi olan Süleyman
Askerinin, babası da kendi gibi bir Paşa olan Vehbi Paşa’dır. Askeri Harbiye’den kurmay yüzbaşı olarak mezun
olduktan sonra II.Meşrutiyetin
1908 senesinde ilan edilmesinde rol oynayan hürriyet yanlısı genç subaylar
içinde o da vardır.
II.Meşrutiyetin İlanı
Bilindiği üzere 2.
Meşrutiyetin ilan edilmesini sağlayan askeri kadro genelde Selanik ve Manastır’da
örgütlenmişti. Askeri Harbiye’den mezun olduktan sonra 3 sene Manastır’da görev
alan Süleyman Askeri’nn hürriyet düşüncesi burada daha da güçlenir ve bir
ülküye dönüşür.
Süleyman Askeri’nin yolu Manastır’da
Mülazım Atıf’la kesişecekti. Mülazım Atıf sonu 2. Meşrutiyetle bitecek olan
olaylar silsilesini burada başlatır ve Şemsi Paşa’yı Manastır’da öldürür.
Süleyman Askeri ise MülazımAtıf’ın kaçmasını organize edecektir.
24 yaşında Bağdat’a giden
Süleyman Askeri burada jandarma birliklerini düzenleme görevini gerçekleştirir.
O dönem Almanlara verilen demir yolu projesi İngilizlerin dikkatini çektiği ve
gerek coğrafi gerekse yeraltı kaynaklarıyla önemli bir nokta olan Bağdat’ta
isyanlar patlat verecektir. Bu açıdan Süleyman askeri beyin bu noktada kurduğu
jandarma birlikleri büyük öneme sahiptir.
Teşkilatı Mahsusa

1913 yılında kurulan
Teşkilatı Mahsusa’nın temeli 1911 de Fedai Zabıtan grubu ile atılır. Teşkilatı
Mahsusa’nın görevi Osmanlı’nın bekasıydı. Kurtarılabilecek her vatan toprağı
kurtarılacak. Kurtarılamayanlarda ise halifeye bağlı bağımsız devletler ilan
edilecekti.
Teşkilatı Mahsusa dönemin
genelkurmay başkanı Enver Paşa’nın denetiminde kurulsa da başkanlığını Süleyman
Askeri mi yoksa Kuşçubaşı Eşref’in mi yaptığı tam olarak bilinememektedir.
Ancak Kuşçubaşı Eşref’in o yıllarda İstanbul’da daha çok kalması onun başkan
olduğuna yorumlanmıştır. Başkan olmasa dahi Süleyman askeri Teşkilatı Mahsusa’nın
en önemli adamlarından birisiydi.
Trablusgarp savaşı Teşkilatı
Mahsusa’nın ya da o zamanki ismiyle Fedai Zabıtan grubun verdiği ilk savaş olarak tarihe geçti. Bu grubun ismi
savaştan 1 yıl sonra 1913 de Teşkilatı Mahsusa olacaktı.
Trablusgarp savaşı patlak
verince Osmanlı olayın uluslararası bir platformda çözüleceğini umdu ve işgali
protesto etmekten başka bir şey yapmadı. Ancak o sırada Berlin’de olan Enver
Paşa kararlı tutumu Osmanlı hükümetini daha fazla şey yapmaya zorladıysa da
Sait Paşa kabinesi bir şartla razı oldu. O da Trablusgarp’a giden subaylar
olurda yakalanırsa şu sözleri söylemeleriydi: Bizler , Osmanlı hükümetinin resmi
politikalarına karşı duran bir avuç maceraperestiz. Her ne yapıyor isek şahsi
irademiz ile yapıyoruz, devletimizin herhangi bir sorumluluğu yoktur.“
Bu şartın üzerine tarihe not düşülecek 2 cevap verilmiştir.
“Çıplak ayaklı paçavralar içindeki
yurtseverleriz biz.. Osmanlı bizi terk ederse, ülkemiz üzerindeki haklarından
vazgeçtiğini bildireceğiz. Trablusgarp cumhuriyetini kuracağız. O zaman,
bizlerin Trablusgarp’ı nasıl savunacağını göreceksiniz ….” Trablusgarp
kumandanlarından Ferhad Bey
“ Artık bizim mukavemet hareketimiz, herhangi bir Osmanlı kabinesi adına değil , milli gurur ve haysiyetimiz adına, Afrika’daki son Osmanlı toprağının müdafaası adına yapılıyordu…” Trablusgarp kumandanlarından Eşref Kuşcubaşı
“ Artık bizim mukavemet hareketimiz, herhangi bir Osmanlı kabinesi adına değil , milli gurur ve haysiyetimiz adına, Afrika’daki son Osmanlı toprağının müdafaası adına yapılıyordu…” Trablusgarp kumandanlarından Eşref Kuşcubaşı
Enver Paşa, hemen gönüllü subaylardan oluşan birlikleri oluşturmaya
başlar. Gönüllülerin en başında , Süleyman Askeri gelecektir. Süleyman
Askeri’nin Trablusgarp’a geçişi hoca kılığında olur. Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa’nın yanı
sıra, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa (Killigil), Halil Paşa, Fuat Bulca, Nuri
Conker, Ali Fethi Okyar, Nazmi Bey, Ömer Fevzi Mardin, Kara Kemal, Rauf Orbay,
Kuşçubaşı Eşref, Yakup Cemil, Hacı Selim Sami, Abdurreşit İbrahim, Ali
Çetinkaya, Sadık Bey, Çerkez Reşit Bey, Mim Kemal Öke’nin de aralarında olduğu
yaklaşık 20 Osmanlı subayı, Libya’ya Afrika'da ki son vatan toprağını müdafa etmek için gelirler.
Önce aşiret reislerinin desteğini sağlamaya çalışan bu kahraman subaylar
aşiretlerden sonra İtalyanların Trablusgarp’ın içlerine girmesini engellemek
için Arap bedevilerle iletişime geçer ve onları teşkilatlı bir yapıya
büründürürler.
Süleyman Askeri Bey ve arkadaşları o sırada Trablusgarp’ta bulunan
50.000 İtalyan askerine karşı Arap aşiretleri ile beraber gerilla savaşına
başlar. Bu gerilla savaşı o kadar etkilidir ki İtalyanların işgal alanı sadece
dar bir sahil hattı olarak kalır.
Ancak, bu sırada Osmanlı’da önemli gelişmeler meydana gelmektedir.
Direnişi destekleyen kabinenin yerine harbiye Nezareti’ne Mahmut Şevket
Paşa’nın geçmesi ile Fedai Zabıtan grubuna yapılan maddi destek iyice zayıflar
ve başlayan Balkan ayaklanmaları karşısında Osmanlı İtalyanlar ile masaya
oturarak Uşi Barış Antlaşmasını imzalar ve birliklerin geri gelmesini öngörür.
Trablusgarp elden çıkmaya başlamıştır.
Bu durum Fedai Zabıtan subayları arasında büyük tartışmalara yol açar. Zira, tam da genç subayların direnişinin başarıya ulaşmak üzere olduğu dönemde yapılan bu anlaşma ile Osmanlı’nın geri çekilmesi öngörülmektedir.
Büyük başarıların elde edildiği Trablusgarp direnişinin sonrasında gelen haber ise düşünceye mahal bırakmayacak şekildedir. Fedai Zabıtan, Trablusgarp’ta direnişe devam etmeye yönelik tüm planlarını askıya alır. Çünkü İstanbul’dan gelen telgrafa göre ; Trakya elden gitmektedir..
Bu durum Fedai Zabıtan subayları arasında büyük tartışmalara yol açar. Zira, tam da genç subayların direnişinin başarıya ulaşmak üzere olduğu dönemde yapılan bu anlaşma ile Osmanlı’nın geri çekilmesi öngörülmektedir.
Büyük başarıların elde edildiği Trablusgarp direnişinin sonrasında gelen haber ise düşünceye mahal bırakmayacak şekildedir. Fedai Zabıtan, Trablusgarp’ta direnişe devam etmeye yönelik tüm planlarını askıya alır. Çünkü İstanbul’dan gelen telgrafa göre ; Trakya elden gitmektedir..
I. Balkan Savaşı
Gerek dış borçları gerekse son yıllarda yenik düşülen savaşlar
Osmanlı’yı perişan duruma sokmuştu. Panslavist politikalar izleyen Çarlık
Rusya’sının desteğiyle 1912 yılında Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan Osmanlıya savaş açtı.
İlk haber 21 Ekim sabahı Kırcaali’den gelir. Kırcaali düşmüştür. Altı
gün sonra Ferecik işgal edilir, iki gün sonra Karaağaç, Karaağaç’ın işgal
edilmesinden tam 1 hafta sonra Drama ve Kavala, hemen ertesi gün Serez, onüç
gün sonra Dedeağaç, Dedeağaç’ın düşmesinden bir gün sonra İskeçe, İskeçe’nin
işgal haberinin henüz alındığı esnada da Gümülcine düşer. Akabinde yapılan
Londra antlaşması ile de Edirne ve Kırklareli de Bulgaristan’a bırakılmak
zorunda kalır. (millibirlikruhu.blogspot.com.tr)
II. Balkan Savaşı ve Batı Trakya'da Komita Savaşları
Savaştan sonra bir yanda sınırlarını ikiye katlayan devletçiklerin aç
gözlülüğü sonucu birbirine düşmesi. Bir yandaysa namus bildikleri vatanlarının
kendilerinden koparılmasına göz yumamayan vatansever Türk subayları ve erleri…
Öyle bir nesil ki kabul ettirilmek istenen haritaları yırtan, ilhakları kabul
etmeyen. Sonuna kadar Osmanlıya bağlı bir nesil.
Ve bu durumdaki genç subayların içinde
şimşekler çaktıracak olan fırsat; Birinci Balkan Savaşı’nda kazandıkları
toprakları paylaşma işini ellerine yüzlerine bulaştıran Balkan devletlerinin
münakaşaları ile doğacaktır. Zira topraklardan aslan payını alan Bulgarlar,
aldıkları ile yetinmeyip sınırlarını Ege'ye kadar uzatmak isteyince, diğer
Balkan devletleri ile arası açılır ve bu durum da birliğin bozulmasına sebep
olur. İkinci Balkan Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilen Osmanlı, 19 Temmuz
1913'te verdiği bir notayla, özellikle İstanbul ve Boğazların güvenliği için
Meriç'e kadar olan bölgenin ellerinde olması gerektiğini, ayrıca Bulgarların
esaretleri altındaki Türklere eziyet ettiklerini öne sürerek ordularının ileri
harekâta geçecek olduğunu ancak Meriç’in öte kıyısına ilerleyemeyeceklerini
deklare eder.
"Siz bana imkan verin, ben seçkin
kıtalarımla yine akınlar yapayım. düşmanı tepeyelim. Edirne'yi kurtarmak ümidi
ciddi olarak bir belirirse, bütün memleket ayağa kalkar, mucizeler birbirini
kovalar. eğer ben muvaffak olamazsam, gayri mesul bir adamım. çeteler umumi
kumandanıyım. hükümet ilzam etmem. beni kovar, hapseder hatta asarsınız. zaten
böyle aciz yaşamak yerine ." Eşref Kuşcubaşı
İşte bu sözleri söyleyen Teşkilatı Mahsusa’nın en başındaki insan
gönüllü erat ve en seçkin akıncı birlikleriyle Edirne’ye baskın düzenledi.
Enver Paşa ise bu ordunun ağır silah ihtiyacını karşıladı. Hızlı bir şekilde
gelişen çatışmada Bulgarlar paniğe kapıldı ve hızlı bir şekilde şehri terk
ettiler.
Ancak Bulgarlar Doğu Trakya’yı kaybetmenin hırsıyla Batı Trakya’da
Müslüman halka eskisinden daha sert işkenceler uygulamaya başladı. Küçük
çocuklar Bulgar köylerine götürülüp Hristiyan ailelerin yanına yerleştiriliyor
Yetişkinler katlediliyor. Yaşlılar ise ancak din değiştirirse sağ
kalabiliyordu.
Daha sonra Beşiktaş JK’nın da başkanı olacak olan ilk Türk
komitacılardan Fuat Balkan, balkanlardaki olayı şu sözlerle anlatıyordu:
Üç
yüz bin Müslüman, vaftiz edilip adları değiştirilerek Hıristiyan edilmişti..
Bulgarlar bu alçakça hareketlerinde o kadar ileri gitmişlerdi ki, zorla
Hıristiyan ettikleri bu Türklerin köylerinin meydanlarına bulup buluşturup
çanlar bile koydurmuşlardı . O havalide artık ne Süleyman, ne Ahmet, ne Mehmet
kalmış, bu sütbesüt Müslümanlar, Yuvan, İstepan filan diye anılır olmuşlardı.
Oraları işgal eden komite bu halleri görüp, orduya duyurunca Fahri Paşa
kolordusu erkan-ı harpleri Ali Fethi ve Mustafa Kemal Beyler bu mağdur
arkadaşların kurtarılması için yapılan sevk ve idarenin başına Trabzon fırkası
erkan-ı harp reisi SÜLEYMAN ASKERİ BEY’İ getirdiler. O da ordudan ayrılan
gönüllüleri peşine takarak bir hamlede Garbi Trakya’ya akın etti. Ben de
Süleyman Askeri Bey emrinde bir mülazım olarak bu harekata iştirak ettim. (İlk Türk Komitacısı Fuat Balkan’ın Hatıraları)
Batı Trakya bu durumdayken
Enver Paşa ve Eşref Kuşçubaşı’nın başkanlığında Teşkilatı Mahsusa toplanır ve
Eşref Kuşçubaşı’nın Umum Çeteleri Komutanlığı adı altında emrindeki
komitacılarla beraber Batı Trakya’ya geçmesi kararı alınır. Ve bu gayri resmi
teşkilat 116 kişiyle batı Trakya’ya geçer.
Dimitriyef ve Domuzciyef
çetelerine yok eden bu kahramanlar Ortaköy, Koşukavak, Mestanlı, Kırcaali
düşman işgalinden kurtarılır. Enver Paşa’nın daha ileriye gitmek tehlikeli
olabilir telgrafına uymayan Süleyman
Askeri ve Eşref Kuşçubaşı yeni katılan gönüllülerle daha da güçlenerek 2 gün
içerisinde Gümilcine ve İskeçe’de düşman işgalinden kurtarılır. Bu haberler hem
batı Trakya’da hemde Osmanlı’da davul zurna eşliğinde kutlanır.
Batı Trakya Cumhuriyeti

Hükümet kurulduktan sonra
Genelkurmay Başkanı Süleyman Askeri olacak, ve Türk komitacılar askeri birlik
statüsü kazanacaktı. Ancak Osmanlı Devleti’ne baskılar bitmeyince bu Hükümet
bağımsızlığını ilan edecek ve ismi Batı Trakya Cumhuriyeti olacaktı.
Devletin bayrağı için üç renk seçilecektir. Siyah, beyaz ve yeşil. Siyah
– Balkanlardaki zulmü, Beyaz – özgürlüğü, yeşil ise İslam dinini temsil
etmektedir. Ayrıca bayrağın üzerinde yer alan ay yıldız ise bölge halkının
Türklüğünü temsil etmektedir. Gümülcine’nin başkent olduğu Cumhuriyetin
yüzölçümü 8578 km2 dir ve çoğunluğu piyade olmak üzere 29.170 mensubu olan bir
ordusu bulunmaktadır. Yeni bayrak, Osmanlı’nın bayrağı ile yan yana her yere
asılır ve B.Trakya hükümeti, B.Trakya ajansı isminde resmi bir ajans kurarak
bölgenin bağımsızlığını tüm dünyaya duyurmaya çalışır. Ayrıca daha önce
kullanılan Bulgar ve Yunan pulları kaldırılarak yerine Batı Trakya Hükümeti’nin
pulları kullanılmaya başlanır. Yeni kurulan hükümetin yönetim biçimi ise
Cumhuriyet olacaktır. (millibirlikruhu.blogspot.com)
Batı Trakya Cumhuriyetinin milli marşını ise Süleyman Askeri yazdı.
Ancak tüm bu çabalar boşa gidecekti. Çünkü Avrupalıların baskısına dayanamayan
Osmanlı devleti –birazda Avrupalılara yalakalık etmek amacıyla- Bulgaristan ile
bir görüşme düzenler ve tüm batı Trakya’yı Bulgaristan’a bırakır. Maalesef ki
Türk’ün bitti denilen yerdeki kudretini gösteren bu Cumhuriyet yalaka Osmanlı
paşaları yüzünden kurulduktan 58 gün sonra yıkılacaktı.
Fuat Balkan bu cumhuriyetin fesh edilişini şu sözlerle anlattı: Türk evlerinin şevk ve ümitle binlercesini
dikerek, resmi , hususi bütün yapılara dikilmiş olan bayrağın indirilmesi çok
hazin oldu ... Ağlamayan yoktu ! Ümit kısa sürmüştü…
Osmanlı’nın Batı Trakya Cumhuriyeti’nin fesh edilmesini
sağlamasına sebep olan etkenlerden biri eğer Rusya Çarlığı intikam almak
isterse Doğu Anadolu'ya saldırabilir düşüncesiydi. Bu sırada Enver Paşa’nın
apandisit ameliyatı olduğu ve hükümet üzerinde etkili olamadığı da tarihçiler tarafından
ifade edilir. Ancak Enver Paşa bölgedeki Teşkilatı Mahsusa paşaları ülkeye
döndükten sonra imam, köylü veyahut iş adamı kılığındaki
Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarını bölgeye göndererek Batı Trakya’da Türk kimliğini
ve varlığını korumaya çalıştığı söylenegelir.
Basra
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı’nın en güvendiği noktalardan biriydi Basra
cephesi. Çünkü İngilizler yüzde yüzü Müslüman olan, kendi yurtlarından binlerce
uzaklıktaki bu çöller diyarına paldır küldür giremezlerdi. Ancak beklenen öyle
olmadı. Arapların İngilizlerin yanında yer almış olması beklentileri bozdu ve
çok az sayıdaki Osmanlı askeri kendilerinden kat be kat güçlü İngilizlere karşı
karşıya kaldılar. Bu savaşında aynı Trablusgarp ve Batı Trakya’daki gibi
kahraman, vatansever ve teşikilatçı subaylar savaşı olduğu en başından
belliydi.
Enver Paşa’nın emriyle 20 Aralık 1914’te Basra valiliği ve Irak
cephesi kumandanlığına atanan Süleyman Askeri, B.Trakya’da kendisiyle beraber
savaşmış olan genç subaylardan oluşan bir birliğin yanı sıra, gönüllülerden
topladığı ve Osman Bey’e ithafen “ Osmancık taburu “ ismini verdikleri yerel
kuvvetlerle, 12 Nisan 1915’te İngilizlere karşı harekata geçer.
İran’ın Ehvaz şehrine giren Süleyman Askeri İngilizlerin petrol
kuyularını ateşe verir. Petrol borularını tahrip eder. Ancak daha sonraki
girdği çatışmalardan birinde iki bacağından birden yaralanır. Ancak Süleyman
Askeri yarasını çok önemseyecek bir insan değildi. Sedye üzerinde savaşı 3 gün
idare etti.
Süleyman Askeri emrindeki kuvvetler ile Basra’yı almak için durmaksızın
ilerlemeye devam eder. Beklenen karşılaşma, 12 Nisan 1915’de Suaybe civarındaki
Bercisiyye ormanı etrafında olacaktır.. Çatışma başlar. Süleyman Askeri, savaşı
sedye üzerinde yönetmektedir. Ancak İngilizlerin takviye kuvvetler çıkarması
sonucu Osmanlı birliği maalesef mevcudunun yarısını şehit vermek zorunda
kalacaktır.
Otuz bir senelik kısa ömründe bir an olsun onurundan taviz vermemiş olan Süleyman Askeri bu kayıptan kendini sorumlu tutar ve İngilizlere sedye üzerinde esir düşeceğini anladığı an, onun için yapacak tek şey kalmıştır.
Süleyman Askeri, teslim olmaktansa silahında kalan mermiyi başına sıkarak intihar eder.
Otuz bir senelik kısa ömründe bir an olsun onurundan taviz vermemiş olan Süleyman Askeri bu kayıptan kendini sorumlu tutar ve İngilizlere sedye üzerinde esir düşeceğini anladığı an, onun için yapacak tek şey kalmıştır.
Süleyman Askeri, teslim olmaktansa silahında kalan mermiyi başına sıkarak intihar eder.
Bu kahraman, hayatında eziklik/ezilme duygusunu bir an olsun tatmamış
Osmanlı Paşa’sı intihar ettiğinde henüz 31 yaşındaydı. Belki savaş başlarken o
da biliyordu Trablusgarp’ta yenileceğini, belki o da biliyordu Batı Trakya
Cumhuriyeti’nin ömrünün çok uzun olmayacağını.
Belki o da biliyordu Basra’da Arap ve İngilizleri yenmenin ne denli
imkansız olduğunu. Ancak o kan dökmeden
toprak kaybetmeyi namussuzluk sayıyordu. Hem bir Paşa’nın intihar etmesi
neydi ki Koskoca Osmanlı’nın intihar etmesi yanında.
Daha Sonra...
Süleyman Askeri Bey gibi büyük bir kumandanını kaybeden Osmanlı
Birlikleri, İngiliz İmparatorluğuna tarihinin en büyük mağlubiyetini yaşatır.
Halil Paşa komutasındaki birlikler 29 Nisan 1916’de Kut-ül Amare’de büyük bir
zafer kazanırlar.
Mekanları Cennet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder